CHP Genel Başkan Yardımcıları Gökçe Gökçen ve Yankı Bağcıoğlu, Ankara Sincan Cezaevi’nde; 28 Şubat tutuklusu emekli generaller Fevzi Türkeri, Yıldırım Türker, Erol Özkasnak ve Cevat Özkaynak’ı ziyaret etti. Gökçen, “Aynı ay içinde verilmiş olan bir Adli Tıp raporu neden işleme konulmuyor? Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 104. maddesinde ona verilmiş olan yetkiyi bir Hizbullah hükümlüsü, Madımak davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlüler için kullanıyor. Ama söz konusu askerler olduğunda neden bu yetkiyi kullanmıyor” dedi.
Gökçen, Yargıtay’ın AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği ikinci ihlal kararına uymamasına ilişkin soruya, “Can Atalay’ın serbest bırakılmadığı her dakika, yaralarını sarmaya çalışan Hatay halkına da bir hakarettir. O yüzden biz bunu Anayasa’ya karşı darbe olarak nitelendiriyoruz” yanıtını verdi.
CHP Genel Başkan Yardımcıları Gökçe Gökçen ve Yankı Bağcıoğlu, bugün Ankara Sincan Cezaevi’nde; 28 Şubat tutuklusu emekli Orgeneral Fevzi Türkeri, emekli Korgeneral Yıldırım Türker, emekli Tümgeneral Erol Özkasnak ve Cevat Özkaynak’ı ziyaret etti. Bağcıoğlu ve Gökçen, ziyaret sonrası Sincan Cezaevi önünde açıklama yaptı. Bağcıoğlu, şunları söyledi:
“Kendileri yıllarca dağlarda hain PKK örgütüyle savaşmış komutanlarımız. Şimdi çetin cezaevi koşullarında yaşlılık ve hastalığın verdiği zorluklarla boğuşuyorlar. Ama bunların yerine onları en çok üzen şey Fethullahçı terör örgütüne mensup hakimler, savcılar, bilirkişiler ve Genelkurmay’daki uzantıları vasıtasıyla yürütülen bir süreç sonucu burada mahkum olmaları ve hükümlü hale gelmeleri…
Malum 2007-2015 yılları arasında Türk Silahlı Kuvvetleri çok değişik kumpaslara maruz kaldı. Birçok subayı, astsubayı, generali, amirali tasfiye edildi. Bazıları hapishanelerde vefat ettiler. 28 Şubat’ta bu zincirin bir parçası. Olayın bir de insani boyutu var. Nisan 2023 tarihinde bu komutanlarımız hakkında ‘Cezaevinde yaşayamaz’ raporu Adli Tıp Kurumu tarafından verildi ve bu rapor şu anda Cumhurbaşkanı’nın onayını bekliyor. Bir an önce insani bir sorumluluk olarak bu raporun dikkate alınması, değerlendirilmesi ve işleme konulması gerektiğini düşünüyoruz, bunun takipçisi olacağız.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen de şunları söyledi:
“Hem bir dava olarak, adalet sisteminde yaşanan bir sorun olarak burada Sincan Cezaevi önündeyiz. Ama aynı zamanda Cumhurbaşkanı’nın önünde bekleyen bir yazıdan da söz ediyoruz. Dolayısıyla işin siyasi bir boyutu da var. Ama ne yazık ki siyasi boyutu Cumhurbaşkanı’nın önüne gelen yazı kısmında değil, bu davanın ilk başladığı noktada da söz konusuydu. Bugün o yüzden bizler bu durumu paylaşmak istedik. Genel Başkanımız Özgür Özel’in görevlendirmesiyle, Genel Başkan Yardımcımız Yankı Bağcıoğlu ile birlikte bu cezaevi ziyaretlerini yapıyoruz. Geçtiğimiz hafta da Çetin Doğan’ı ziyaret etmiştik. Hem oradaki koşulları yerinde görmek hem buradaki koşulları yerinde görmek, yaşanan bazı sağlık sorunlarını kişilerin kendilerine sormak, aynı zamanda da avukatlarıyla görüşerek, dosyalarını inceleyerek hukuki süreç hakkında bilgi almak istedik. CHP olarak bu olayı yakından takip etmeye devam edeceğiz.
Burada ziyaret ettiğimiz emekli orgeneral Fevzi Türkeri, emekli korgeneral Yıldırım Türker, emekli tümgeneral Cevat Özkaynak, emekli tümgeneral Erol Özkasnak, geçen hafta ziyaret ettiğimiz Çetin Doğan, hepsinin hakkında adli tıp raporu var. 28 Şubat davasından yargılanmış olan generaller. Çeşitli sağlık sorunları yaşayanlar var. Yaşlarının ilerlemiş olması sebebiyle Nisan 2023 tarihinde verilmiş olan Adli Tıp Raporu, cezaevinde bu koşullarda kalamayacaklarını ifade eden bir rapor. Bu raporun Cumhurbaşkanlığı tarafından değerlendirmeye alınması gerekiyor. Çetin Doğan’ın avukatlarından aldığımız bilgiye göre daha öncesinde Adalet Bakanlığı’na bu sorulmuştu. Yani bu Adli Tıp raporunun Adalet Bakanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığı’na iletilip iletilmediği sorulmuştu. Adalet Bakanlığı’nın onlara verdiği cevaba göre bu yazı, Adli Tıp raporu Cumhurbaşkanlığı makamında uzun bir süredir bekliyor.
“Hayrettin Gül hakkında 2023 yılında eylül ayında Erdoğan af yetkisini kullanmış”
Ben size burada bir çelişkiden bahsetmek istiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa’nın 104. maddesine göre af yetkisini yani cezayı kaldırma yetkisini kullanmış olduğu bazı kişilerden örnek vereceğim. Örneğin 2 Temmuz 1993’te 33 kişi bu ülkede yakılarak öldürüldü. Sivas Katliamı davasından bahsediyorum. Bu davada hüküm giyen ve ilk başta idam cezasına çarptırılan daha sonrasında idamın kalkmasıyla birlikte cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürülen asli fail olan Hayrettin Gül hakkında 2023 yılında eylül ayında Erdoğan af yetkisini kullanmış.
Erdoğan bundan üç sene önce yine Madımak davasından yargılanmış olan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan Ahmet Turan Kılıç için de bu af yetkisini kullanmış. Erdoğan bu sefer de Hizbullah davasından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan Mehmet Emin Alpsoy için bu af yetkisini kullanmış. Biraz önce Genel Başkan Yardımcımızın da ifade ettiği gibi Adli Tıp Raporu’nun tarihi Nisan 2023. Burada yine Nisan 2023’te bu Hizbullah hükümlüsünün Adli Tıp raporu var. Mayıs ayının başlarında derhal Cumhurbaşkanı tarafından bu af yetkisi kullanılmış.
Askerlerimizi ziyaret ettik. Bu davaya dair de söyleyeceklerimiz var. Ama bütün bunlardan sonra yine aynı ay içinde verilmiş olan bir Adli Tıp raporu neden işleme konulmuyor? Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 104. maddesinde ona verilmiş olan yetkiyi bir Hizbullah hükümlüsü, Madımak davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlüler için kullanıyor. Ama söz konusu askerler olduğunda neden bu yetkiyi kullanmıyor? İlerlemiş yaşlarına rağmen neden hala bekliyoruz? Burada ciddi bir sorunumuz var.
Yine aynı şekilde hukuki süreçle ilgili bilgi alırken şu kısmına dikkat çekmek istiyoruz. Olayın ilk başlangıç noktasında, o yıllarda birçok büyük siyasi davayla gündemi meşgul ediliyordu Türkiye’nin. Bu siyasi davalar da biz çokça şunu duyduk değil mi? ‘Oluşturulan deliller bir kişi tarafından aslında yetkili olmayan savcılara ya da hakimlere teslim edilen birtakım deliller, sonrasında birbiriyle çelişkili ifadelere yer verilen iddianameler, devamında yargı süreci ilerlerken değiştirilen mahkeme heyetleri ve işin sonunda da bu yargılamanın her bir unsurundan karşımıza çıkan FETÖ üyelikleri. Şimdi birçok davada Türkiye bunu yaşadı. Bu dava da onlardan bir tanesi. Davayı yürüten, iddianameyi ilk başta hazırlayan savcı, tutuklamaya ve tutuklamaların devamına karar veren hakimler, CD’yi yani o delil olarak söylenen bazı bilgileri içeren CD’yi teslim alan kişiler, ifade alanlar, bilirkişi gibi uzman raporları yazanlar arasında 14 hakim, 16 savcı, 12 TSK mensubu, 3 TÜBİTAK görevlisi, 12 emniyet personeli gibi birçok kişinin ya FETÖ mensubu olduğu sonrasında ortaya çıkıyor ya mahkeme kararıyla ya FETÖ’yle iltisaklı oldukları iddia edildikleri için ama bu devlet, hükümet tarafından yapılıyor. İhraç edilenler bu ilgili kurumlardan. Ya kaçarken yakalananlar? Yani Türkiye’yi terk etmek üzereyken yakalananlar. Yani bu davanın en başından ve ilerleme sürecinden baştan sona kadar birçok siyasi ve aydınlanmaya muhtaç bazı süreçler olduğunu görüyoruz.
O yüzden burada bir Cumhurbaşkanının af yetkisinden söz ediyoruz ama burada af dileyenler ya da bir acıma duygusu bekleyenler yok. Bunu daha önce de tekrarlamıştık. Şimdi tekrar söylüyoruz. Burada bir hukuki süreç, bir dava varsa Türkiye’nin konuşmuş, tartışmış olduğu ve birçok kişinin hala siyasi olarak kullanmakta olduğu bir mesele varsa o zaman bu meselenin anayasa, hukuk çerçevesinde aydınlatılması lazım. Ama bir yandan da bu işin bir insani boyutu var. Bu insani boyut Hizbullahçıya geldiği zaman uygulanıyorsa onun yerine askerler için uygulansın diyoruz. Bizim ziyaretimizin amacı bu sorunları ve çelişkileri gündeme getirmek. Söylenebilecek çok şey var. Binlerce sayfalık iddianamelerin, binlerce sayfalık savunmaların ya da dilekçelerin saatler içinde değerlendirildiği, bu dilekçeler hakkında saatler içinde kararlar verildiği süreçler yaşandı. O yüzden söylenebilecek çok şey var ama bu temel iki çelişkiye sizlerin dikkatini çekmek istedik.”
Gökçen, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği ikinci ihlal kararına uymamasına ilişkin soruyu şöyle yanıtladı:
“Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararları neden hep Sabah gazetesi aracılığıyla servis ediliyor?”
“Sanıyorum ki bu haberin kaynağı Sabah gazetesi olarak yazılmış çeşitli haber kaynaklarında. Birincisi şunu sormak lazım. Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesi kararları neden hep Sabah gazetesi aracılığıyla servis ediliyor? Neden bir yayın organı, neden bir gazete diğer herkesten daha önce Türkiye’nin bir yüksek mahkemesinin bir dairesi hakkında bilgi sahibi oluyor? Hukukçular olarak da bunu merak ederiz açıkçası. İkincisi bu karar doğru mu? O metni henüz biz görmüş değiliz. Gazete gördüyse tam metni paylaşsın diyorum. Ama Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bu davayı görmekte yetkili, görevli mahkeme değildir. Çünkü Anayasa Mahkemesi zaten bir karar vermiştir. Anayasa’nın 153. maddesi gereğince ‘Anayasa Mahkemesi kararları yasama yürütme, yargı organlarını gerçek ve tüzel kişileri bağlar.’ Anayasa’nın söylediği şey de Anayasa’nın bu kurmuş olduğu cümle de herhangi bir istisna öngörülmüş değildir. Ne bireysel başvuru kararlarına karşı bir istisna vardır ne norm denetimi kararlarıyla ilgili bir istisna vardır ne de kişilere ilişkin bir istisna vardır.