1965 yılında uzayda yaşanan acı deneyim ve sonrasında bize öğrettikleri…

Uzaydaki Tehlikeler ve İnsan Bedenine Etkileri

1965 yılının Mart ayında, uzay yolculukları halen bilinmeyenlerle doluyken, Sovyet kozmonotu Alexei Leonov’un gerçekleştirdiği görev insanlık için büyük bir sınav haline geldi. Voskhod 2 isimli uzay aracıyla yörüngeye çıkan Leonov, insanlık tarihinin ilk uzay yürüyüşünü gerçekleştirdi. Fakat bu tarihi an, sadece teknik bir başarı değil; insan bedeninin uzaya verdiği tepkiyi ortaya koyan kritik bir deneyim oldu.

Leonov, kendisini uzay aracına bağlayan ince bir hatla, karanlık ve sessizliğin hakim olduğu boşluğa adım attı. Gökyüzünün mutlak siyahlığı içinde, yalnızca Güneş ışığıyla parlayan küçük bir mavi küre olarak görünen Dünya, onun tek referans noktasıydı. Ancak bu etkileyici manzaranın tadını çıkaracak fazla zamanı yoktu. Uzay giysisi, dış ortamın düşük basıncı nedeniyle adeta şişerek bir balon gibi kabardı. Hareket edemez hale gelen Leonov’un uzay aracına geri dönmesi neredeyse imkansız görünüyordu. Kendi başına verdiği karar ise son derece riskliydi: Giysinin iç basıncını düşürerek tekrar hareket kabiliyeti kazandı ve zor da olsa içeri dönmeyi başardı. Bu kısa ama zorlu yürüyüş yalnızca 12 dakika sürdü, fakat uzay ile insan vücudu arasındaki ilk doğrudan karşılaşma olarak tarihe geçti.

Uzayda atmosfer yok; yani ne hava, ne rüzgar, ne de ses var. Yerçekimi de Dünya’daki gibi işlemez. Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan gelen videolarda gördüğümüz süzülme hali, yerçekimsiz bir ortamdan değil, istasyonun yüksek hızla Dünya yörüngesinde dolanmasından kaynaklanır. Gerçek anlamda tehlikeli olan ise, ani basınç farkıdır.

Uzayın vakumu, tam anlamıyla boş olmasa da, nefes almak için uygun bir ortam sunmaz. Madde yoğunluğu o kadar düşüktür ki ses bile iletilemez. Fakat sorun yalnızca dış ortamla sınırlı değil; insan vücudu bu koşullara karşı tamamen savunmasızdır.

Normal şartlarda vücudumuzdaki sıvılar, özellikle de kan, 37°C sıcaklıkta ve Dünya atmosferi altında dengede kalır. Ancak dış basınç aniden ortadan kalkarsa, bu sıvıların kaynama noktası düşer. Bu da, vücut sıvılarının vücut sıcaklığında kaynamaya başlaması anlamına gelir. Bu ölümcül olay “ebolizm” olarak adlandırılır. Yalnızca birkaç saniye içinde bilincin yitirilmesine ve çok kısa sürede yaşam fonksiyonlarının durmasına yol açabilir.

Bu nedenle astronot giysileri yalnızca dış etkenlere karşı bir kalkan değildir; aynı zamanda vücuda içeriden basınç uygulayan ve hayatta kalmak için gerekli dengeyi sağlayan gelişmiş yaşam sistemleriyle donatılmıştır. Bu giysiler genellikle 0,3 bar civarında bir iç basınç sağlar. Bu oran, hayatta kalmak için asgari sınır olarak kabul edilir.

Donmak ve Yanmak Arasındaki İnce Çizgi

Uzaydaki bir diğer ciddi tehdit, sıcaklık farkıdır. Güneş’ten doğrudan ışık alan yüzeylerde sıcaklık +150°C’ye kadar çıkabilirken, gölgede kalan bölgeler -150°C’ye kadar düşebilir. Bu da aynı anda hem donmaya hem de yanmaya açık olmanız anlamına gelir. İnsan vücudu bu tür sıcaklık değişimlerine dayanamaz. İşte bu yüzden uzay giysileri yalnızca basınç değil, ısı kontrolü de sağlar. İçerisinde yer alan soğutma sistemleri, vücudun sabit sıcaklıkta kalmasını mümkün kılar. Ayrıca Güneş’ten gelen zararlı ışınlara ve kozmik radyasyona karşı koruyucu katmanlar içerir.

Uzayın bir diğer görünmez tehdidi ise kozmik radyasyondur. Bu radyasyon, genellikle Güneş’ten ya da çok daha uzak yıldızlardan gelen yüksek enerjili parçacıklardan oluşur. Bu parçacıklar, uzun süreli maruziyet durumunda sinir sistemini bozabilir, hücrelere zarar verebilir ve DNA yapısını etkileyebilir. Uzay giysileri belli ölçüde koruma sağlasa da, radyasyon etkisi tamamen ortadan kaldırılamaz. Özellikle uzun süreli görevlerde bu tehdit daha da belirginleşir.

Uzayda yaşanan tehlikeler yalnızca fiziksel koşullardan ibaret de değil. Tüm hesaplamalara ve teknolojik önlemlere rağmen, insan faktörünün olduğu her yerde beklenmedik durumlar ortaya çıkabiliyor. Bunun çarpıcı bir örneği, 2013 yılında yaşandı. Avrupa Uzay Ajansı astronotu Luca Parmitano, bir uzay yürüyüşü sırasında, giysisinin soğutma sisteminde oluşan bir arıza nedeniyle kaskının içinin yavaş yavaş suyla dolduğunu fark etti. Nefes almakta zorlanmaya başlamış, görüş alanı hızla azalmıştı. Durum hızla ciddileşti. Neyse ki zamanında müdahale edildi ve olay felaketle sonuçlanmadan atlatıldı.

Özetle, insan bedeni uzay boşluğunda yaşamaya uygun değil. Atmosferin koruyuculuğu olmadan, her şey ölümcül olabilir: Basınç farkı, sıcaklık uçurumları, görünmeyen radyasyon ya da beklenmedik bir sistem arızası… Ancak her uzay yürüyüşü, bu tehditlerle yüzleşmenin yanı sıra, onları daha iyi anlamak için de bir fırsat sunuyor. Alexei Leonov’un ilk adımıyla başlayan bu yolculuk, bugün halen her yeni görevde sınırlarını arıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir